Ali EYCE
Yanacağız, kavrulacağız!
Bizim yaşımızda olanlar, hatta daha büyük olanlar bilir. Bizim yaşımızdan aşağıda olanlar, yeni doğanlar doğal olarak bilmezler.
Mart, Nisan ve Mayıs ayları o kadar güzel geçerdi ki, yazın geleceğini müjdeleyen, serinlik içinde geçerdi. Çok oynardık sokaklarda. Akşamları da kapıları, pencereleri açamazdık.
Sonra mevsim kendi içinde ısınırdı. Ama yavaş yavaş ısınırdı. Isındıkça ısınır, ta ki Ağustos ayını görene kadar.
Ağustos ayında biraz yanar, biraz kavrulur sonra da of dediğimizde sonbaharın ilk yağışlarını görür, kavuran sıcaklıktan kurtulduğumuz için rahatlardık.
Ama şimdi böyle mi?
Ne baharı bahar olarak yaşıyoruz, ne kışı kış olarak yaşıyoruz, ne de yazı yaz olarak…
Bir kış geliyor, kar yağmayan yerlere kar yağıyor, don olmayan yerlerde don oluyor, sokakta kalan bütün canlılar donarak ölüyor.
Bir bahar geliyor, bugün sıcak, yarın soğuk, bir ara serin derken, beklenmeyen yağışlar düşüyor, seller ortalıkta canlı, cansız ne varsa götürüyor. Ölenler baharın öldürdükleri oluyor.
Bir yaz geliyor, of anam diyoruz. Yandık diyoruz. Su diyoruz, serinlik diyoruz. Klimalara dayanıyoruz. Odalara kapanıyoruz. O hava aldığımız evlerin balkonları bile sıcaktan hamam statüsüne döndüğü için kullanılmaz hale dönüyor.
Kışa katlanması zor oluyor, bahara dayanması zor oluyor ama en soru yazı geçirmesi oluyor.
Eskiden bir Ağustos ayı yaz sayılırdı.
Oteller de dikkat ederseniz, Ağustos ayını tam yaz olarak kabul ettiği için fiyatları neredeyse yüzde yüz attırarak müşterilere sunuyor.
Onlarda, Haziran ile Temmuz müşterisinin sıcakların az olmasından dolayı indirimli alıyorlardı.
Şimdi Haziran’ın Temmuz’dan, Temmuz’un Ağustos’tan, Ağustos’un ise Haziran ve Temmuz’dan pek bir farkı kalmadı.
Sıcak bir başlıyor, üç ay yakıyor, kavuruyor.
İlkim bilimcileri söylüyor, bilim adamları söylüyor, çevre felaketi yaklaşıyor diyor. Seminerler yapılıyor, öğretiler veriliyor, çevreyi koruyalım, yeşil alanları çoğaltalım, dağa taşa ağaç dikelim deniliyor.
Bunların bilim edebiyatı olmadığını ise zaman geçtikçe, sıcaklardan veya soğuklardan çektikçe zekâmız anlayabiliyor.
Yeni yeşil alanın insan olarak yaşayabilmemiz için şart olduğu doğa bize daha ne kadar anlatabilir bilemiyorum.
Belediye Başkanlarına naçizane önerim, şehir içinde evinin, apartmanın bahçesine ağaç dikene, yeşillik yaratana artı bir indirim getirsinler. Ama suda, ama ulaşımda, ama vergide.
Gelecek zamanda başkan oldukları şehirlerde yaşayacak insan bulamayabilirler!
Doğanın rahatlattığı insanlar, dağlarda, yaylalarda şimdiden yer ayırtmaya başladı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.