Banu Pirinçcioğlu

Banu Pirinçcioğlu

YORGUNUZ

Hayvan çok seven birisini tanıyorsanız, bilin ki gözü yaşlıdır onun.

Herkesten daha çok ağlar.

Hayvan çok seven insanlar haddinden fazla duygusal insanlardır.

Çünkü hayvanların çaresizliği, masumiyeti çok ağlatır.

Hayvan seven birisi için bazı yükler çok ağırdır.

Yorgun olurlar genelde. Kolay kolay gülemezler.

Yağmur yağarken, siz camın kenarında oturup ne güzel yağıyor diye bakıp kahvenizi içerken, hayvan seven dertlenir. Ne yapacaklar şimdi, başlarını nereye sokacaklar diye diye bakar yağmura. İki kişi yağmura bakar, biri keyif biri keder duyar.

Böyle bir şeydir hayvan sevmek. Mutlu ederken ömrünü yer.

Yağmur duasına çıkardım eskiden. Öyle çok severdim. Kar yağsın, kış gelsin diye dua ederdim. Ne zamanki onları fark ettim, yani gerçek anlamda fark ettim, işte o zaman işler değişti.

Yağmura bakarken o kadar mutlu olmamaya, kış gelirken içimde kelebekler uçmamaya başladı.

Ben rahatına düşkün biriydim eskiden. Hem de fazlasıyla keyfimin kahyasıydım. Konfor alanımdan çıkmazdım, çıkarılmazdım.

Şimdi kim tutar beni. Karmış, yağmurmuş, soğukmuş, sıcakmış, yangınmış, kıyametmiş. Bir hayvana faydam olacaksa koşuyorum. Günümün her saatini ayırıyorum diyemem ama hatırı sayılır vaktimi ayırıyorum.

Fırtına varmış, ağaçlar sökülmüş, çatılar uçmuş. Cama koşup aşağı bakıyorum, hayvanlara bir şey olmuş mu diye. Yetmiyor, giyinip aşağı koşuyorum. Deli miyim, otursam ya evimde, ne işim var değil mi?

Deliyim belki de.

Belki hepimiz deliyizdir. Ki hepimizde az biraz delilik olduğunu düşünüyorum. Akıllı insanlar gibi davranmıyoruz.

Ağlıyoruz bir defa. Çok fazla ağlıyoruz. Sevinsek de ağlıyoruz, üzülsek de. Duygularımız hep üst seviyede.

Çok fazla duygusalız.

Hayvan sevmekle çok hayvan sevmek arasında bir sınır var. Çok sevmek çok duygusallık demek.

Her başını okşadığımız hayvanla bağ kuruyoruz. Bir kere sevdiysek bir ömür seviyoruz. Bir tanesini değil, on tanesini aynı duyguyla sevebiliyoruz. Tek ilişkimiz başını okşamak olan hayvanın başına birşey gelince yatak döşek oluyoruz. Sanki evimizin üyesiymiş gibi dertleniyoruz. İşte deliliğimiz de burda başlıyor. Hay Allah yazık oldu deyip önümüze bakamıyoruz.

Sevdiğimiz, dokunduğumuz her hayvan kalbimize dövme yapılmış gibi yerleşiyor oraya.

Seneler de geçse kalbimizdeki yeri aynı kalıyor. Ne garip değil mi?

Ne tuhaf bir yaşam. Hayvan sever insanın yaşamı işte böyle bir şey. Çokça gözyaşı, ama çok çok da sevgi dolu.

Sevme potansiyelimiz yüksek ama acı eşiğimiz de bir o kadar düşük.

Bir kalbe çok fazla acı, çok fazla gözyaşı sığdırıyoruz.

Normal bir yaşamı olan bir insan senede kaç kez ağlar sizce? Sıradan bir yaşam, ağrısız, sızısız bir yaşam.

Bazısı hiç, bazısı üç ila beş arası.

Hayvanı çok seven ayda en az üç kez ağlar bir defa. Etrafındaki hayvana ağlamasa, başına kötü birşey gelmiş hiç tanımadığı hayvana da ağlar çünkü. Kapana kısılmış tilkiye ağlar, annesini kaybetmiş yavru file ağlar, yangında yanan kaplumbağaya ağlar.

Ağlar da ağlar. Siz Marmaris yanarken nelere ağladınız mesela?

Biz biraz ileri gittik ve çekirgeye bile ağladık. Ben bebeklerini bırakamadığı için onlarla ölen kuşa ağladım günlerce. Deli miyim neyim.

Yorgun olur hayvanı çok seven bu yüzden. Ağlamak yorar.

Uzun uzun ağladığınızda yorgun hissedersiniz, bitkin düşersiniz.

Biz yorgunuz bu yüzden. Bitkiniz. Hem çok mutlu hem mutsuzuz.

Bizi deli gibi mutlu eden canlılar aynı zamanda bizi çok üzüyor.

Geri döneyim desek, dönüş yolu yok. Beslenmemi değiştireyim gibi bir şey değil bu. Artık şekeri bırakıyorum, bünyemden atıyorum der gibi olmuyor. Hayvanı sevmeye paydos diye bir şey yok.

Olsaydı eğer, ilk ben paydos ederdim. İstifamı verir köşeme çekilirdim.

Bir açma kapama düğmesi olsaydı şu işin, ilk ben kapatırdım. Düğmeyi de söker atardım, bir daha açılmasın diye. Yok ama öyle bir şey.

Mahkum olduk yani bir yerde. Mutlulukla mutsuzluk sınırında yaşıyoruz. Her an her şey olabilir. İçimiz kıpır kıpır mutlulukla uçuşurken, güm diye aşağı çekilip yere çakılabiliriz.

Çok hayvan sevenin hayatı böyle bir şey işte.

Deliliğin hemen yanında, mutlulukla mutsuzluk sınırında bir yerdeyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar