Semra Güzel
Arka Bahçe ll
Gökteki yıldızları toplayıp
Gözlerime takacağım,
Daha mutlu daha aydınlık görmek
İçin.
Gökteki Ay'ı toplayıp
Kalbime takacağım,
Vefalı olmak
İçin.
Gökteki bilinmeyen gezegenleri toplayıp
Gönlüme takacağım,
İyiyi, kötüyü tatmak
İçin.
Gökteki kuşları toplayıp
Mutluluğu bulacağım,
Bana rehber olacakları
İçin.
Yukarıdaki dizeleri ben, daha yirmi yaşındayken yazmıştım. Bugün yazıma nereden düştü diye sorarsanız geçen haftaki yazımı okuyanlar hatırlayacaklardır. Okumayanlara da hatırlatmış olayım. Bu dizeler benim çocukken ve sonraki yaşlarımda açtığım pencerelerimi anlatabilmek için sadece bir kuple.
Sizler gibi benim de hayatımda pencerelerim oldu. Kimisini az açtım, rüzgar sonuna kadar zorladı. Kimini sonuna kadar açtım toz toprak girdi. Bazen de camlarım kırıldı. Ama penceremi hep açtım.
İşte size bugün, çocukken penceremi açtığım bir gün içine dolan fırtınayı anlatmak istiyorum.
Hemen karşımızda canımdan çok sevdiğim arkadaşımın evi var. Okul haricinde ve tatillerde birlikte olur, birlikte evcilik oynardık. Aynı yaş aynı okuldaydık. Sınıfımız farklıydı. Olsun mahallede hep birlikteydik.
Bizim çocukluğumuzda teklif yoktu. Ben onlarda o bizdeydi. Onlar dört kız kardeştiler, biz iki. Dünyamız arkadaşlık ve oyun üzerine kuruluydu. Hatta kan kardeş bile olmuştuk.
İlkokula gittiğimiz dönemde, günlerden bir gün onların evinde inanılmaz bir şey oldu. Babası evlerine bir kadın getirdi. Kadının yanında bizim yaşımızda bir kız çocuğu vardı. Ama bu işte bir yanlışlık da vardı. Arkadaşımın annesi evdeydi.
Karnımız acıkınca bizi doyuran, her zaman bize sevecen davranan, sessiz sakin bir kadın olarak hatırladığım annesinin halini hiç unutamam. Eve gelen bir kadın ve bu durumu yaratan bir eş karşısında neye uğradığını anlayamayan bir kadın. Arkadaşımın annesinin bu olaya ne kadar üzüldüğünü o zaman çocuk kalbimle en derinden ben de hissettim.
Tabi arkadaşımla ben küçüğüz. On yaşındayız durumu biliyor, anlıyor ama müdahale edemiyoruz. Böyle bir şeyi birbirimize bile itiraf edemiyoruz. Ama tarifsiz bir acı var ikimizdede.
Bu arada kadınla birlikte gelen kız çocuğuyla da arkadaş olduk. Üçümüz de aynı yaştaydık. Ama bir yandan da ben vicdan azabı çekiyorum. Kendi arkadaşıma ihanet ediyormuşum gibi gelirdi. Çünkü annesi, arkadaşımın annesini üzüyordu. Ama çocuğuz sonuçta, sokağa çıktığımızda yine hep birlikte oymaya devam ederdik.
Sonra evlerindeki durum da beni üzerdi. Arkadaşımın babası, işten eve geldiğinde arkadaşımın annesiyle hiç konuşmaz yeni gelen kadınla ilgilenirdi. Ben sinir olurdum.
Yine bir gün yaşanan bir olay son noktayı koydu. Bugün gibi gözümün önünden geçer. Ben tam onların evinin sokak kapısından içeriye girdim, arkadaşımın annesiyle dayısı evlerinin avlusundan sokak kapısına ilerliyorlardı. Ölüm sessizliğinde onları izledim.
Arkadaşımın dayısının omzunda bir yorgan, annesinin elinde küçük bir çanta, sokak kapısını açtılar ve çıkıp gittiler. Ben öylece bakakaldım. İşte o an penceremin kanatları, çıkan fırtınada çarpmaya başladı. O pencerenin açılmasını hiç unutamam. Bana bunlar olduysa olayın diğer kahramanlarını düşünemiyorum.
Tüm bu yaşananların sonrası asıl bir roman. Ama şimdi onları anlatmayacağım. Bir başka sefere. Benim bugünkü derdim, çocuk kalbimde açtığım pencereyi bugün tekrar açmak.
O fırtınayı, tozu dumanı bu yaşımda hala hatırlıyorum ama bir farkla, bu fırtınayı yaratanlarla yaşayanlar o zaman bu fırtınadan payını aldı. Ama ben bunu bugünkü aklımla biliyorum, anlıyorum. Çünkü pencerelerim değişti ve arttı O zaman inanılmaz kızıyordum. Şimdiki penceremden, haksızın da bir şeyler yapabileceği haklının da yöntem değiştirebileceği bir durum olabilir miydi? diye düşünüyorum. Ama sadece düşünüyorum. Doğrusu neydi, yaşayanlar bulabilirdi, yaşayanlar yapabilirdi.
Ben o zaman açtığım pencerede kendi duygularımı gördüm, yargıladım. Şimdi pencerem daha da büyüdü daha da genişledi ama bu beni Demoklesin Kılıcı yapmaz. Yapmaz ama fırtınamı da unutturmaz. Onun için pencerelerinizi açın. Fırtına olacakmış, toz toprak girecekmiş, camları kırılacakmış olsun nasılsa gün güneşle doğacak pencerenizden içinize dolacaktır korkmayın.
Geçen haftaki ''Arka Bahçe'' yazımın birinci bölümünde şöyle demiştim: ''Şu an ne yaşıyor olursak olalım, kaç yaşında olursak olalım çocukluğumuzda yaşadığımız duyguların o ilk anını ilk replikasını arıyoruz hep. O ilk anın mayası çocukluğumuzda gizlidir. Onu hissetmek istediğimizde, çocukluğumuza gider tozlu raflardan çıkarır, tozunu alır ve kalbimize yine yeniden yerleştiririz.'' Yani çocuklukluğumuzda açılan penceremiz, kanatları sonsuza kadar açılmış gibi hissedilendi.
Onun için çocukluğumuz şahane değil midir? Ne yaşarsak yaşayalım hep en derinden hep en inanılmaz hep en saf hep en güzel olandı. Korkmayın şimdi daha iyisi olacaktır. O zaman şimdi de her ne olursa olsun pencerelerinizi açın içeriye mutlaka güneş girecektir. İçeride her ne varsa ısıtmaya gücü yetecektir. Siz yeter ki pencerenizin kanatlarını sonuna kadar açın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.