Pınar Yeşiltay Sevim

Pınar Yeşiltay Sevim

“BAĞIRMAAAAAA” Çocuğum

Ebeveynlik serüvenimizde her ne kadar bilinçli, duyarlı ve ilgili olsak ve bol bol okuyarak kendimizi geliştirmeye odaklansak da, hepimiz kendi ebeveynlerimizden modellediğimiz bir takım geleneksel inançlara sahibiz. 

Sahip olduğumuz bu kök inançlar çerçevesinde bakıyoruz hayata ve gerek tutum davranış gerekse kararlarımda bu inançlar belirliyor genellikle yolumuzu. 

Bu gün ailelerde genellikle gözlemlediğim bazı tutum ve davranış  hatalarına değineceğim:

Modern anne babalar olarak “iyi anne baba çocuğunu asla cezalandırmaz” anlayışını benimsiyoruz. Oysa toplumsal hayatta “kurallar ve yaptırımları” olduğu gerçeğini unutuyoruz. Elbette çocuğa katı cezalar vermekten bahsetmiyorum ama tamamen “serbest ve izin verici ebeveynlik” tutumu ile yetişen çocuğun toplum normlarına uymasını beklemek de doğru değil zira aile topluluğu toplumun en küçük ve en kıymetli yapı taşıdır ve çocuk evde öğrendikleri ile topluma hazırlanır. Bu nedenle de çocuk kuralları, sınırları ve yaptırımları katı olmamak koşulu ile öğrenmelidir. Örneğin yemeğini yemeyi ısrarla reddeden bir çocuğun o gece aç uyuması, olumsuz sözcükleri sıklıkla kullanan bir çocuğun usulünce uyarılarak kısa bir süre istediklerinin ertelenmesi gibi masum yöntemlerle sınırların belirlenmesi  gerekir. 

Diğer bir yanlış düşünce biçimi de “Çocuğuma zaman ayıramıyorsam da bütün ihtiyaçlarını fazlası ile karşılıyor hiçbir şeyden mahrum bırakmıyorum” bakış açısıdır. Unutmamak gerekir ki çocukların ekonomik değeri yüksek oyuncaklara, yüksek teknolojili ürünlere, marka kıyafetlere değil birlikte vakit geçirebileceği, oyun oynayıp sohbet edebileceği, kendisine kitap okuyacak güler yüzlü anne babalara ihtiyaçları var.  ilerleyen yaşlarında sahip oldukların değil ebeveynleri ile geçirdikleri zamanları ve hissettikleri duyguları anımsayacaklar. Birlikte vakit geçirmek deyince gözü koran ebeveynler için şunu da belirtmekte fayda var ki, size çocuğunuzla vakit geçirin derken her anınızı çocuğunuza feda edip kendinizden ödün verin demiyorum elbette. Ancak günde yarım saat birlikte oyun, birlikte keyifli bir sohbet eşliğinde teknolojiden uzak bir aile yemeği, 15-20 dakika birlikte kitap okumak nitelikli vakit geçirmektir. Çocuk sizin yanınıza gelip sizinle iletişim kurmak istediğinde yaptığınız iş her ne ise o işi tamamen bırakıp göz teması ve tebessümle çocuğu dinlemektir aktif iletişim.

“Çocuğum her şeye sahip olmalı, hiçbir şeyden mahrum kalmamalı, ne yapar eder çocuğumun her dileğini gerçekleştiriri” inancı biraz geçmişte kendi mahrum kaldıklarımızın acısını çıkartmak değil mi sizce de? Bir çocuğun hiç muhakeme yapmadan ve hatta ihtiyacı olup olmadığını bilmeden talep ettiği her şey karşılanmalı mı? Peki öğrencilerimin ailelerine sıklıkla sorduğum şu soruyu şimdi sormak yerinde olacak sanırım “Çocuğunuz istedi diye bir ilişki, aşk, arkadaşlık, dostluk, ilgi, başarı satın alabilir misiniz?” Elbette ki alamazsınız çocuğunuzun bazı şeyleri elde etmek için sabretmeyi, hazzı ertelemeyi öğrenmesi, emek vermesi gerekiyor. Ancak siz her dilediğini hemen yerine getirerek sabretmeyi, emek vermeyi, beklemeyi öğrenmesini engelliyor ve hatta tüketim odaklı br birey yetiştiriyorsunuz. İhtiyacı olduğunu düşündüğünüz hatta zaman zaman salt isteklerini de karşılayın elbette ama her dilediği yerine gelen çocuğunuz okul hayatında ya da sosyal hayatında ona her istediğini vermeyen, her söylediğini onaylamayan ve karşı koyan akranlarının arasına karıştığında emin olun pek de mutlu olmayacak. Çocuğunuz reddedilmeyi de beklemeyi de emek vermeyi de öğrenebilmeli ki toplum hayatına kolay uyum sağlayabilsin ve doğru adımlar atabilsin. Oysa biz ebeveynler kendi çektiğimiz yoksunlukları çekmemesi için neredeyse çocuk odaklı yaşıyoruz ve bu da malesef başlı başına yanlış!

“BAĞIRMAAAAAAAA!” diye bağıran anne babaları görünce çocuğun neden bağırdığını anlıyor insan. Çocuğunuzun sakin ve doğru bir şekilde kendisini ifade etmesini istiyorsanız bağırdığında, öfkelendiğinde önce duygusunu yansıtarak “Şu an çok öfkeli olmalısın”, “Şu an canın acımış olmalı”, “Şu an canını sıkan bir durumla karşı karşıyasın” şeklinde durumu özetlemek en doğrusu. Belki çocuğunuz o an öfkeden vurma, ısırma gibi davranışlara bile yöneliyor olabilir. Bu durumda da “Bana vuramazsın ama kırlente vurabilirsin.” gibi onu sakince yönlendirerek sınır koyabilirsiniz yoksa çözüm Bağırmaaaaa diye bağırmak değil!

Özellikle bazı annelerin sıklıkla yaptıkları (zaman zaman da babaların) hatalardan biri de “eşim çocuğuma çok katı davranıyor ben dengeliyorum” diyerek ebeveynler arası tutarsız davranışlara neden olmaktır. Eşlerden biri bir tutum sergilediğinde diğerinin korumacı, kol kanat gerici tutumu çocuğu çelişkiye düşürür. Ortada hatalı bir tutum varsa bunu çözmenin yolu çocuğa taraf olmak değil eş ile çocuğun olmadığı bir ortamda konuyu konuşarak çözmek olmalıdır.

Tipik anne hatalarındandır “Çocuğun eşimden ve kendimden önce gelir” anlayışı. Herkesin çocuğu biricik ve özeldir ancak şunu unutmayın ki siz de biricik ve özelsiniz. İleride kendini tamamen feda etmiş kendisi için yaşamayan ve mutsuz bir çocuk olmasını istemiyorsanız (muhtemelen o da kendinden vazgeçip hayatını kendi çocuğuna adayacak) önce kendi mutluluğunuza odaklanın çünkü mutlu bir annenin yaratamayacağı mutluluk yoktur evladı için. Adanmak değil odaklanmak, bağımlı olmak değil bağlı olmak olsun kuralınız. Siz depresif, mutsuz ve huzursuzken nasıl mutlu bir çocuk yetiştirebilirsiniz ki? Hep söylerim; unutmayın çocuğunuz sizin mutluluğunuzla neşelenip, kaygılarınızla kederlenir.

Sadece çocuk için biten evliliği devam ettirme fikri de doğru olduğu sanılan yanlışlardandır. Çocuğun yuva yıkılınca psikolojisinin bozulacağı düşünülerek tahammül edilir. Oysa güven ve huzur ortamının olmadığı mutlu ebeveynlerle yetiştirilmek bir çocuğa yapılan büyük haksızlıktır. Kavga, küslük, tahammülen iletişim çocuk psikolojisi için sağlıklı değildir. Çocuk anne ve babası ayrı ayrı bile olsa mutlu ve huzurlu olduğunda daha güvende hissedecektir.

Son zamanların en sık yapılan ebeveynlik hatası da “Çocuğumu mükemmel yetiştirmeli, mükemmel çocuk yetiştirmeliyim” olsa gerek. Mükemmellik beklentisi içinde olan anne ve babalar kötü haber çocuğunuza en en en büyük kötülüğü siz yapıyorsunuz. Derslerinde en başarılı, en sosyal, en aktif, en sportif, en sanatçı ruhlu, en yaratıcı, en girişimci, en zeki, iletişimi en iyi, en mutlu, en en en bir tane çocuk var onu da ben yetiştiriyorum :) Şaka bir yana bir çocuğun her kulvarda “en” olması hatta bir kulvarda bile “en” zordur. Yoğun emek, sık tekrar, yetenek ister. Siz kendi hayatlarınızın en iyisi olun bırakın çocuğunuzun peşini artık. Hem satranç turnuvasına katılıp, hem aktif yüzücü olup, lisanslı spor yapıp, piyano ve kreman kurslarına devam ederken yüksek okul başarısı beklentileri ile hem kendinizi hem de çocuğunuzu strese sokmayın. Gözlemleyin, öğretmenleri ile görüşün ve kendisine danışın; ilgi ve yetenekleri doğrultusunda yönlendirin ki ne çocuğunuz üzülsün, ne siz üzülün… Ne paranız boşa gitsin, ne emeğiniz ne de çocuğunuz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.