Nesrin AKSOY
DUVARIN ARKASI…
Eğer 40 yaş durgun ve tekdüze bir hayata geçişin yaşı olsaydı bu gün Mimar Sinan yeniçeri Sinan’dan öteye geçmezdi..
Neden hayatımız da hep kalıplar var? Neden hep bir standart olmak zorun da? Neden yaşam evrelerimiz rahat bırakılmaz? Bulunduğumuz toplulukların kendilerine çizdikleri sınırları, neden yaşamın doğal akışı gibi görürüz?
Doğduktan sonra aldığımız yaşla birlikte tanımlamalar da bir bir eklenir. Bu tarifi yaparken yaşam eğrimize dayatılanlardan söz etmeye çalışacağım..
Bizler farkında olmadan kurgulanmış yaşamların için de hareket edemez hale geliyoruz üstüne bu durum beynimiz de normalmiş gibi algılaması da bir çeşit zihin körlüğüne neden oluyor.
Oysa doğruluğu neye ve ya kime göre olduğunu bilmiyorken kabul edilen benzeşik kurallar içine kapatılmak haksızlık değil mi?
Her insanın hayatı algılama şekli olduğunu düşünürsek kalıp kuralları kabullenmek ne kadar doğru?
Yaşımızın her evresi bir tanımlamayla geçer. Sen çocuksun, sen ergensin,sen gençsin,sen yaşlısın, ‘’bu yaşta’’ kavramı ne yazık ki kişiyi bağlayıcı özelliğe sahip olması sınırlayıcı bir yaklaşımdır.. Bu yaştan sonra bir şey olmaz, kırka kadar yaptın yaptın sonra hiçbir şey olmaz yaşlanıyorsun demek sığlığın daniskasıdır. ‘’Çok fazla örnekler vererek konuyu dağıtmak yerine sadece belirli tanımlar kullanarak gitmekte yarar görüyorum’’ hayatımız tanımlanırken aldığımız yaş kadar mı ya da konuma göre mi değerlendirilmeye tabi tutulmak zorundayız?
Şöyle düşünelim;
Hayatın otuz yıllı eğitimle geçiyor ‘’ eğitim doğuştan başlar ‘’ kalan on yıl kendini ‘’40 ‘’tanımlamakla ve yaptığın işin hakkını vermekle geçtiğini hesaplarsak bu süre bize bir de deneyimler kazandırdığını düşünürsek, sonraki on yıllarda ister donanımlarına edindiğinin tecrübeleri de katarak insanlığa faydalı bir birey olarak yaşamına devam edersin, ya da bundan sonra bir şey olmaz değip biriktirdiklerinin için de kaybolup gidersin… Bu seçmiş olduğun yol senin bu hayat a kattığın değerleri belirleyecektir.
Duvarları olmayan ufku açık dünya çapın da başarı sağlamış birkaç isimden söz etmek istiyorum;
Mimar Sinan kariyerine 50 yaşın da başlamıştır öncesin de at üstün de kılıç sallayan yeniçeri olduğunu çoğu kimse bilmez Mimarlık kariyerinin ’çıraklık eserim’ dediği eserini 50’sinden sonra vermiş olması, onun alçakgönüllülüğünü değil, mimarlığa yeni başladığını gösterir..
Devam edelim; Kolomb, Amerika’yı keşfe çıktığında 50’sini geçmişti. Pasteur, kuduz aşısını bulduğunda 60 yaşındaydı. Verdi, en büyük eseri Fallstaf’ı yazdığında 80 yaşını geçmişti. Afrika’da hastaneler kuran ve ömrünün son günlerine kadar ameliyat yapan, katkıları dolayısıyla Nobel Barış Ödülü alan Albert Schweitzer, 90’larına yaklaşırken hâlâ çalışıyordu. Peter Drucker, ’başyapıtım’ dediği "21. Yüzyıl İçin Yönetim Tartışmaları-Management Challenges for 21st Century" isimli kitabını yazdığında 90 yaşını geçmişti.*
Kendilerini sınırlandırmış olsalardı bu gün bir çok alan da eksik kalacağımız kesin, bu kıymetli insanların başarılarını okudukça hiçbir şey için geç olmadığını görebiliriz.
*kigem.com
Melih Arar