Ogün Peçenek
GEL-GİT
Karşıyaka’ya giden vapura bindi. Güverteden en uzağı seyrediyordu. Sonra en uzağı seyretmenin anlamsız olduğunu düşündü. Çünkü en uzağı seyrederken yanıbaşındakileri kaçırıyordu. Hayatı genellikle böyle geçmişti. En uzağa bakarken yanındakileri kaçırmakla... bundan tam bir ay önce olsaydı belki de bu vapurdan kendini sulara bırakabilirdi. Boğulmak... Her gün boğuluyordu zaten. Bir kere daha yapardı ve sorun çözülürdü. Onunla birlikte iç sıkıntıları da hayalleri de gözyaşları da boğulurdu. Ama buna cesaret edememişti. Dahası hiçbir intihar çözümüne cesaret edememişti. Evde her yeri kapatıp tüm gün duvarlara bakarak vakit geçirmek ona daha basit daha tehlikesiz bir depresyon olarak geliyordu. Ölümden korktuğunu farkettti. Kaybetmek ölmekten daha korkutucu değildi.
Bu zamana kadar korktuğu tek şey kaybetmekti. Çünkü kaybedeceği bir şeyler vardı. Şöhret, para, aşk... Üçünü de kaybettiğini düşünüyordu. İyi bir yazardı. Ama yazması bazı şeylere bağlıydı. Bunlardan en önemlisi duygusal boşluktu. Kendisini bu boşlukta hissettiği zamanlarda çok iyi yazıyordu. Aslında tam da bu durumdaydı. Yazmak saatlerce yazmak. Çılgıncasına yazmak. Kaçarcasına. Bir şeylere sığınırcasına yazmak. Kelimeler Albayım kelimeler. Bizden daha fazla anlam ifade ediyorlar.