
Aysel Ateş Abdullazade
İnatçı kadın ve güçlü erkek bağı
Toplumun ezberlediği bazı sıfatlar vardır.
“İnatçı kadın” da bunlardan biridir.
Bir kadın sesini yükselttiğinde, fikrini ısrarla savunduğunda ya da kendi yolunda yürümekte ısrar ettiğinde — ona hemen bu etiket yapıştırılır: “İnatçı.”
Oysa kimse sormaz: Bu kadın neden susmuyor? Neden geri adım atmıyor?
Çünkü çoğu zaman inat, bir kusur değil; bir duruştur. Bir kadının inadı, onun hayata karşı verdiği mücadelenin dışa yansımasıdır.
Görünmeyen bir savaşı vardır belki de. Kendisiyle, geçmişiyle, kırgınlıklarıyla...
Ve inatla tuttuğu her fikir, aslında içinden gelen “kendin ol” çağrısına verilen cevaptır.
Böylesi bir kadınla herkes baş edemez.
Onunla gerçekten bağ kurmak isteyen biri; sadece kulak vermez, yüreğini de açar.
Güçlü bir erkek, onunla çatışmaz.
Kadının her “hayır”ında, gizli bir “anla beni” çağrısını duyar.
Kavga etmeye değil, çözüm bulmaya gelir.
Egoyla değil, kalbiyle yaklaşır.
Onun kararlılığını bastırmaya çalışmaz; aksine, o kararlılığın ardındaki hassasiyeti görür.
Ama zayıf erkek böyle bir kadın karşısında çaresiz kalır. Kadının dik duruşunu, kendi yetersizliğiyle karıştırır.
Ve savunma mekanizması hemen devreye girer: suçlamak, bastırmak, susturmak…
Her tartışmada aynı cümle:
“Sen yanlışsın.”
Aslında hayır…
Kadın yanlış değil. Zayıf olan, bu kadar güçlü bir ruhla baş edemeyen adamdır.
Çünkü güçlü kadınlar kolay sevilmez.
Onlar, şekil verilmeyi değil, anlaşılmayı bekler. Susturulmayı değil, duyulmayı ister. Ve bu da ancak duygusal olgunluğa ulaşmış biriyle mümkündür.
İnatçı kadınla başa çıkmak bir erkeklik meselesi değildir. Bu, bir insanlık meselesidir. Empati, saygı ve içsel denge ister.
Eğer bir erkek, bir kadının inadıyla savaşmak yerine onunla aynı tarafa geçip birlikte yürümeyi seçerse...
İşte o zaman ilişkiler bir rekabet değil, bir yol arkadaşlığı olur.
Ve belki o zaman, kadının inadı da yerini güvene bırakır.