Babacan PESENKURDU
‘’İnsanın kalbi, sevdiklerine perde çeker’’
Nasıl oldu bilmem ama bu COVID/19 ile birlikte neredeyse herkes garip bir hal almaya başladı. İçimizde olan veya olmayan ne varsa ortaya döküldü sanki. Kimimiz iç yolculuğuna çıktı, kimimiz de zaten dünyevi hallerine kaldıkları yerden devam ettiler.
Garip olan, dışarısı bomboşken duyduğumuz doğanın sesiydi. Martılar çığlık çığlığa, kumrular ‘’Yusufçuk, Yusufçuk’’ nidalarında, kediler köpekler bir bayram havasının coşkusundayken güzeldi. Yemyeşil açan doğa, masmavi olan deniz, tertemiz gökyüzü, belki de bu kötü olayın en güzel yeriydi.
Hayvan dostlarımız, canlarımız aç kalmasın diye birçoğumuz çaba gösterdi. Zaten bana göre, herkesin evinin önünü temizlemesiyle, nasıl daha bir temiz bir dünya olacaksa gezegenimiz, herkes kapısının önündeki dostlarımıza, fazla değil, kalan yemeklerini paylaşsa, yetecek küçücük cancağızlarımıza.
Ve insanlık!
İnsanlık sınıfta kaldı birçoğumuz için arkadaşlar. Birçok yerde işinden, aşından olan insanlara yetmeye çalıştık. Kendisine yetmeden koşanlara değil sözüm ama neredeyse hepimiz, ilk önce kendimize baktıktan sonra yetmeye çalıştık. Bu beni biraz düşündürdü, kendim de buna dâhilim çünkü. Oysa öyle mi olmalıydı ama?
Nerede kalmıştı Babacan halim benim. Bir panik havasında değildik Allah’tan, aklımız başımıza çabuk geldi. Gariban babası olmadıktan sonra varlığımız on para etmez. Gariplere koşmadıktan sonra, bu gariban ruhumuz huzur bulmaz.
Bu COVID/19 belası uzun süre bitecek gibi değil. Belki ülke olarak çok iyi gidiyoruz lakin dikkati elden bırakmamak gerekir. Ve bizden daha zor şartlarda olan tüm canlılara daha özenli davranmamız gerekir.
Dünya için böyleyken, Babacan için nasıl geçiyor bu günler diye düşündüm. İşlerimizi evden büyük bir ciddiyetle devam ettirdim. Her sabah aynı erken saatte kalkıp, işimizin başına geçtik, evdeki küçük odamızda. Ramazan da geldikten sonra biraz daha zorlu oldu açıkçası bugünler. Her yıl olduğu gibi bu sene de geldi geçti on bir ayın sultanı. Seneye de kavuşmak nasip olur inşallah. Ve biz de herkesin yaptığı gibi, film ve dizi dünyasına daldık. Bol bol müzik dinledik. Yeni yeni şarkılar keşfettik. Yeliz balkonun duvarlarına resimler çizdi.
Ben yeni kitabıma başladım. Ne yalan söyleyeyim, bu dönemde araştırmalar hariç hiç kitap okumadım. Şiir kitapları buna dâhil değildir. Onlar ekmek ve su gibi benim için.
Peki, bu süreçte aklımızdan neler geçti?
İlk önce yaşamaya nasıl devam edeceğimizi düşündük. Sonra dünyanın kendini nasıl da güzel toparladığını görüp, kendimizden utandık. Peki, ya sonra?
Kendimizi ve hayatımızdaki herkesi yargılamaya başladık. Gerçeklik ve gerçek arasındaki o ince çizgide yürümeye başladık çünkü. Bütün o kibrimiz, bütün o kıskançlıklarımız, bütün o paylaşamamalarımız ortaya çıktı.
Peki, bu soruların kaçına olumlu yanıt verdiniz?
Kendinize ayna olabildiniz mi?
Beni soracak olursanız, ben zaten aynalar dünyasının gel git akıllısıyım.
Kendimi defalarca yargılarım ben. Neden mi? Başkasının mahkemesinde yargılanıp, başkasının idam sehpasında asılmamak için. Çünkü insan denen canlı, kendine bakmaz da başkasının kusurunu pek görür.
Kimin dost olup olmadığını, kimin çıkarları için köpek olduğunu daha iyi anlarsınız böyle zamanlarda. Çünkü sessizliğin sesi, epeyce yüksektir. İnsanların kendi menfaatleri için yapamayacakları şeyler olmadığı gördüm. Sözüm ona o dürüst, hırçın, parantez için de ‘’Adamların’’ yine parantez için de ‘’Kadın gibi kadınların’’ aslında kurabiye olduklarını gördüm. Çünkü belli ki karakterleri gibi her şeylerini de satılığa çıkarır bu tipler. Sizin harcadığınız bütün emekleri, sizinle birlikte yaşadıkları hayatın getirileri azalınca, bir kalemde siler giderler.
Gitsinler de zaten! Boş pazarlar, bir zamanlar satıcılarla doluydu!
Peki, bu durumlarda insan ne yapmalı? Ne yapacak yahu, kalkıp kendine yeniden bir çay demlemeli. Bir iki eski dostu görmeli. Onlarla eskiden konuşup, yeni muhabbetlere yer açmalı.
Şunu unutmayın ‘’İnsanın kalbi, sevdiğine perde çeker’’
Yani insan sevdiği insanın kusurlarını görmezden gelir. Belki sevdiği için, belki onunla yaşadığı güzel zamanlar, belki de hatır için. Ama şunu aklınızdan hiç çıkarmayın ‘’Hatır, bir süre sonra kahır olur.’’
Çekin kalbinizin perdelerini, açın sevginin penceresini, içiniz yeni güzellikler görsün. Sakın sevmekten vazgeçmeyin. Zaten isteseniz de yapamazsınız, çünkü bu sizin mesnedinizde yok. Ama akıllı olun. Ne derler bilirsiniz ‘’Bir musibet, bin nasihate bedeldir.’’
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.