Aysel Ateş Abdullazade
Merhaba çocukluğum!
Merhaba çocukluğum, sonunda seni buldum… Beni tanımadın mı? Evet, çok değiştim. Seni bu karmaşanın içinde zar zor buldum. Biz çok uzaklaşmışız. Bana ne mi oldu? Anlatacağım.
Ne kadar da masumsun. Benden kaçma, ne olur. Sana her şeyi anlatacağım, biliyorum, söylediklerime inanmayacaksın. Gerçi ben de kendime inanmıyorum.
Ne desen haklısın. Bana öyle bakma, cesaretim kırılıyor. Kendimi bulmaya geldim yanına. Oturup tekrar konuşalım. Ben hayallerimi unuttum, insanlar unutturdu. Hatırlatır mısın?
Evet, şimdi seninle en sevdiğim müziği hatırlayalım, tut elimden, bak bunu unutmadım. Büyümeyi çok isterdik değil mi? Çok merak ederdik. Nasıl büyüdüğünü gördün mü? Bende kimsenin görmediğini görüyorsun, kimseye söylemediklerimi biliyorsun, değil mi?
Bu taraf çok karanlık ve çok karışık...
Ayılar ve tavşanlar burada oyuncak değil. Burada insanları oyuncak yerine kullanıyorlar. Herkes kendini düşünüyor. Burası çok farklı, benim çocukluğum çok farklı. Zaman ne çabuk geçiyor. Burada hiç ağrım yok gibi. Yani, dizlerim sıyrılmıyor, kanamıyor, acımıyor. Ama onun yerine kalbim çok acıyor.
Sevdiklerim var, sanırım beni seviyorlar, inanıyorum. İnanmak istiyorum daha doğrusu. Buradaki acılar da farklı. Belki dizim yıllardır kanamıyor ama gözyaşlarım burada da yakamdan düşmüyor.
Yani, boşuna ağlama, çocukluğum. Güzel günlerine yazık olur.
Seni uzun süre aklımda tutamam. Şimdi saat çalacak ve ben gözlerimi açacağım. Birşeyi unuttum. Uyandığımda, ailem artık başımın üstünde olmuyor. Artık koşarak anne baba diyemiyorum.
Çocukluğum! Ara ara yine gel aklıma. Kendine iyi bak...
Hoşçakal çocukluğum, hep benimle kal. Seni çok özlüyorum...