‘MÜNASEBETSİZ’ MEHMED EFENDİ

Değerli Okurlar;

Gündemin dikkatlerimizi önemle cezbetmediği ya da mühîm târihî vâkâ veyâ şahsiyetler ile ilgili yıldönümlerinin de tekâbül etmediği haftalarda, işbu köşe cenâbında; karşınızda her biri ayrı bir önem arz eden târihî hikâye ya da yine aynı menşeli deyiş vb. kültürel zenginliklere dâir köken bilgisi bulacaksınız.

Geçmiş târihli içeriklerimizde de sık sık işlenen alanın her bir öznesi, gerçekten hatırı sayılır bir rağbete mâruz kalmakla birlikte; her meclis sohbetinde almış olduğum tavsiye nitelikli uyarılara da şans tanımış olmak isterim.  

Mezkûr meclislerin sonuncusunda, Türk televizyon programlarının ‘münâsebetsizliği’ üzerine nutuk çeken, hınzır fakat haklı bir dostumun haykırışına; temasından hareketle konudan tamâmen bağımsız olarak ‘Münâsebetsiz Mehmed Efendi’nin deyişe dönen hikâyesini aktarmak sûretiyle karşılık verdim ve hâlet-i rûhîyesini bir anda ‘lodostan kıbleye’ evirdim. Mehmed Efendi’nin nüktedân öyküsünü, sizlerle de paylaşıp bir nebze gülümsemenizi temennî ederim…

C:\Users\Sefa\Desktop\muceddit_sultan2.jpg

‘Hiç uygun olmayan bir vakitte, hiç uygun olmayan bir hareket yapan yâhut laf söyleyen’ kimseler hakkında kullanılan bu deyimin hikâyesi, şöyle rivâyet olunur:

‘‘Sultân II. Mahmud devrinde, Mehmed Efendi isminde bir zât yaşarmış. Münâsebetsizlikle şöhret bulmuş… Pâdişâh, bir gün onu dinleyip münâsebetsizliğinin derecesini ölçmek istemiş. Efendiyi huzura getirmişler… Uzunca bir sohbet olmuş, ama adamda hiçbir münâsebetsizlik yok! Nihâyet sohbet sona erip Mehmed Efendi birkaç kese ihsân alarak, oradan ayrılmış.

Aradan günler geçmiş… Sultân Mahmud, Bâb-ı Âlî’yi teftişten döndüğü bir sırada, faytonuyla Cağaloğlu yokuşunu çıkmakta iken; Mehmed Efendi arabacıya seslenmiş:

- Hünkâr’a arzım vardır, bildiriniz. Sultan Mahmud, sesi tanıyıp ‘gâlibâ önemli bir mâruzâtı var’ diyerek, arabacısına bir lahzâ beklemesini söyler. Ne var ki; yokuşun en dik olduğu noktada durmuşlardır ve atların orada zapt edilmeleri zordur, ayakları yokuş aşağı kaymaya başlar.

Mehmed Efendi, gâyet sâkin, sorar:

- Pâdişâhım, acabâ zurna çalmasını bilir misiniz?

- Hayır, bilmem, der.

- Bendeniz de bilmem efendim.

- ‘Öyle mi?’ der Pâdişâh, sözün sonunu bekler... Bu sırada, fayton da geri geri kaymaya başlamıştır. Mehmed Efendi, devâm eder:

- Evet efendimiz! Bursa’da halamın dâmâdının bir yaşlı teyzezâdesi vardır…

- Eee?!

- O da zurna çalmasını bilmez, Efendimiz!

- Yâ!

- Vallâhî Efendimiz! Hattâ...

Arabanın yokuş aşağı gideceğinden korkan Sultan Mahmud, dayanamayıp adamlarına bağırır:

- Çekin şu Münâsebetsiz Mehmed Efendi’yi yolumdan; yoksa ya ben bayılacağım yâhut atlar!’’

Hikâye bu ya… Biz gelelim, gerçek kısmına. Münâsebetsizliğin gırla kol gezdiği, münâsebetsizlerin her köşe başını beklediği günümüz mecrâsında, Mehmed Efendi de benzerleri de mumla aranır!          

Esen kalın…

 

SEFA YAPICIOĞLU


 

Önceki ve Sonraki Yazılar