Ali EYCE
NE KADAR ÖZGÜRÜZ!
Herkesin bir özgürlük havası, bir özgürlük hikâyesi, bir özgürlük kriterleri var.
Peki, gerçekten özgürlük nedir?
İstediğini yaşayabilmek mi, istemediğin şekilde yaşanmasına karışmak mı?
Dünyaya geldiğimizde içi boş beyinle dünyaya geldiğimi gerçekliğinden yola çıkalım. Adım atmayı bilmediğimiz, adımızı söylendiğinde boş boş baktığımız anlara doğru gidelim.
Ne bildiğimizin, neyi istediğimizin belli olmadığı zamanlarda duralım.
İşte oralarda birileri o boş beynimizi dolduruyor. Birileri derken, evdekiler, yakındakiler, çevredekiler vs.
Doğru olarak kabul ettiklerimizi aklımızın en derin yerlerine koyarken, yanlış olarak bildiklerimizi o derinliklerin arasına sıkıştırıyoruz.
Sonra kendi kişiliğimiz diye bir kişilik içinde kıskaçta kalıyoruz.
24 saat içinde neleri yapmayı sevdiğimizi, neleri yapmayı sevmediğimizi ayrıştırmaya başlıyoruz.
24 saat içinde neleri giymeyi, neleri yemeyi, neleri söylemeyi, neleri dinlemeyi, neleri okumayı, nelere kızdığımızı, neleri kabul edemediğimizi ayrıştırmaya başlıyoruz.
Psikolojimizi bozan şeylerle, bize iyi gelen şeylerin arasında tercihlerimizi yapmaya başlıyoruz.
İşte asıl tehlike oradan buradan, bu duraktan sonra başlıyor.
Kendi kişiliğimize ters gelen, kendi düşüncemize, kendi isteklerimize, kendi beklentilerimize ters gelen ne varsa hepsine karşı çıkıyoruz.
Öyle olmadığımız için, olmak istediğimiz için, öyle olunmasını sadece istemeyen değil, istenmesine karşı çıkan yönümüz ortaya çıkıyor.
Kendimizi özgürlük kalıbı içinde korumaya çalışırken, başkalarının farklı özgürlük kalıplarına saldırılara başlıyoruz.
Herkesi, kendimiz gibi olmasını istiyoruz.
Herkesi, kendimiz gibi düşünmesini, sevmesini, yaşamasını istiyoruz.
Herkesin özgürlüğüne, kendi özgürlüğümüzden aldığımız güçle saldırıyoruz.
Tek geldiğimizi, tek gideceğimizi unutarak.
Hep birlikte, her günü mutlu ve umutlu yaşamak zorumda olduğumuzu unutarak.
Mevlit kandilimiz mübarek olsun!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.