Hakan Dalay
OSCAR HAYALİNE VEDA EDEN ‘AYLA’NIN TARİHSEL BOYUTU
Değerli Okurlar;
Ülkemizin Oscar adaylığı hususundaki ilk ciddî unsuru olarak görülen, ancak maalesef bu umudu kısa bir süre önce tükenmek zorunda kalan Ayla; izleyiciyi hem 1950’li yılların hep yâd edilen o naif dünyasına hem de Kore Savaşı objektifinden Türk askerinin çetin mücâdelesine tanıklık etmeye dâvet ediyor. Sinema salonlarının birçoğunda, aynı anda dört farklı salonda dâhi kapalı gişe oynadığına şâhit olduğumuz Ayla; vizyonda kalma süresi bakımından da standardın çok üzerinde bir zaman dilimine yayılacak gibi görünüyor.
Avrupa ülkelerinde de başta gurbetçi Türklerin yaşadığı; Almanya, Hollanda ve Belçika gibi ülkeler olmak üzere birçok kentte gösterime giren ve oralarda da aynı başarıyı sürdürdüğü gözlenen Ayla, ABD desteği de alarak, özellikle savaş sahnelerinde dönemin orijinal araç ve teçhizat yapısını bire bir yansıtmayı da başarıyor. Oyunculuklar konusunda, söyleyecek pek bir söz bırakmamak ile birlikte; sadece filmin başlarında, İsmail Hacıoğlu’nun film atmosferi eşliğinde niçin başrol olarak tercih edildiğini sorgulamak mümkün olurken, filmin birkaç sahne sonrasında, bu sorgu da İsmail Hacıoğlu’nun kaliteli oyunculuğu ve filmin sizi kendisine çekerek her detayı kolayca alıştırması sonucunda ortadan kalkıyor.
Ayla’yı canlandıran başroldeki minik Koreli yıldıza ise söyleyecek söz bulabilmek mümkün değil! Sanatçılığın da doğuştan gelen bir yetenek olduğunu ispât edercesine, o küçük yaşı ve ufacık bedeni ile her duyguyu gerçekten yaşadığı gibi âdetâ izleyenlerin tümüne de yansıtan ‘Kim Seol’; Hollywood yıldızlarına taş çıkartıp parmak ısırtacak bir performans sergiliyor. Çetin Tekindor gibi bir ustanın varlığı, Ali Atay gibi gençliğin hayran kitlesini oluşturduğu bir isim de filmin toplumun her kesimini kendine çekmesine neden olan faktörlerden biri olarak değerlendirilebilir.
Diğer yandan, filmin son sahnelerinde; Emekli Astsubay Süleyman Dilbirliği ile hakîkî Ayla’nın kavuşma sahnelerine dâir gerçek görüntülerin varlığı ise izleyiciler üzerinde, ağır bir duygusal patlama yaşanmasına; bu vakte dek ağlamamak için dişini sıkmakta olan yüreği en sert olanların dâhi gözyaşları içinde kalmalarına neden olmaktadır.
Sözün özü; eğer hem târihî bir olayın iç yüzünü hem de gerçek hikâyesini bir arada izlemek istiyor ve Türk sinemasına kazandırılmaya çalışılan kaliteye de tanık olmak istiyorsanız, doğru yerdesiniz demektir. Ayla’yı izleyin, izlettirin!
Esen kalın…
Sefa Yapıcıoğlu