Aysel Ateş Abdullazade

Aysel Ateş Abdullazade

Sükutun çığlığı

Sükutun da sesi var, sadece herkes duyamaz

Bazı sesler kulakla duyulmaz.

Bazı kelimeler ağızdan çıkmaz.

Ve bazı hisler, sadece sükutla anlatılır.

Sükut, bir kaçış değil... bir anlatma biçimidir. Gürültülü dünyada özünü geri çekenlerin dili. Kalabalıkların içinde tekbaşına kalanların çığlığıdır kimi zaman. Herkesin bir şeyler söylediği, herkesin bir şeyleri anlatmak için yarıştığı bu çağda, susmayı seçenlerin daha çok şeyi vardır içinde. Ama o sessizliğe kulak vermeyi bilen azdır.

Bir bakışın içinde gizlidir o ses. Bir vedanın sonundaki boşlukta, bir mesajın gelmediği akşamda... Sükutun sesi vardır, ama onu duymak için dışarıyı susturmak gerekir. İnsan önce içini dinlemeyi öğrenmelidir. Çünkü sükutla konuşan biri, aslında en çok kendine anlatır. Yaralarını, hayal kırıklıklarını, susarak sarar.

Sükût bazen bir ağıttır — tutulmamış yasların, gömülmüş hayallerin, unutulmuş hikâyelerin sessiz çığlığı.

Bazen de bir dua gibidir — göğe yükselen, kimsenin anlamadığı ama yalnızca Yaradan’ın bildiği sessiz bir yakarış.

Kimi zaman sükut, en ağır cevaptır. Bir haykırıştan daha keskin, bir sözden daha dokunaklı... Ama anlaşılması zordur. Çünkü herkes duymak ister, anlamak değil. Herkes konuşmaya alışmış, dinlemeye değil.

Sükutla konuşan birini gördüğünüzde, ona kulak verin. Belki de bir dünya anlatıyor size. Belki gözlerinden akan sessiz bir haykırış var. Ve belki de o an, siz de ilk defa sükutun sesini duyacaksınız. Sükût çok şey anlatır.

Ama yalnızca dinlemeyi bilen için.

Zira herkes sesi duyabilir, ama herkes sükûtu hissedemez.

Ve sen… bir gün birinin sükûtunu duyarsan onu incitme.

Çünkü o sükût, sana anlatmak için değil, kendini korumak için seçilmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar