Emre İşgüzar
Uzakların Yolu
“Günaydın Bobiş.
Bugün çok güzel görünüyorsun söyle bakalım neler oldu gece. Yoksa yine o her zamanki rüyayı mı gördün? Hani şu uzakların olduğu, bir gün beraber gideceğimiz papatyalar ile dolu bahçesi bulunan, ağaçlarında kuşların ötüştüğü senin korkusuzca ve özgürce içinde dolaştığın ağaçları türlü yemişler ile dolu güzelliklerin olduğu, benim bir ağaç gölgesinde müziklerimi çaldığım hatta şiirlerime beste yaptığım o mavi boyalı evi mi gördün?
Tamam tamam kızma yine çok uzun cümleler kurdum.
Ama bunda senin de suçun var bence çünkü sen hep dinliyorsun hiç konuşmuyorsun dolayısı ile ben hem soruyorum hem cevaplıyorum.
Ne oyuncaklar konuşmaz mı? Haklısın ama şunu bilmeni isterim Bobiş, sen benim için bir oyuncak değilsin. Oda arkadaşımsın. Kolay mı? Liseden beri beraberiz. Sahi ya kaç yıl olmuş? Evet evet haklısın tam 9 yıl olmuş. Olsun daha nice dolu dolu 9 yıllarımız olsun değil mi Bobiş ?
Ama bak itiraf edeyim.
Bu sessiz halini çok seviyorum. Bir kere çok saygılısın. Beni hiç üzmüyorsun. Sürekli gülümsüyorsun. Saçlarının o hafif sarılığı bana güneşi hatırlatıyor. Tarlada başağı da diyebiliriz. Gözlerin yapma değil deniz mercanını alıp koymuşlar sanki. Ya, ne bileyim işte seviyorum seni illaki sebep yok buna bazen bir sürü sebep arar bulamazsın bazen de sadece yürekte duruşunu seversin o bile yeter.
İşte ben de seni öyle seviyorum. Sabahın seherinde, yüzüme vuran ılık bahar yeli gibi, kardeşimin uzaklardan gelişi gibi, annemin geceleri nefesimi dinleyişi gibi seviyorum.
Aslında bazen bu halimden korkmuyor da değilim. Neden mi?
Neden olacak Bobiş, artık dünya çok değişti. Zaman çok farklı yere akıp gitti. Artık hiçbir durakta durup yolcu almıyor. Hiç bir molada soluklanmıyor, sürekli bir şeyler ekleyip kaçıp gidiyor adeta. Kapkaççılar var hayatta başkasının anlık boşluklarından faydalanan adi hırsızlar.
Hıh işte artık zaman da öyle insanın dalgınlığını bulduğu anda ya yüreğini çaldırıyor saçları güneş sarısı bir güzele ya da kaşları kara, yüreği mert bir yakışıklıya sonra da isimsiz ilanlar veriyorsun kim olduğunu bilmediğin adamları kadınları ihbar ediyorsun. Kime ihbar ediyorsun zamanın bekçilerine.
Zamanın bekçileri kim mi? Kim olacak Bobiş karakoldaki memurlar işte her şeyi zabıt ediyorlar ama hiçbir şeyi yakalayamıyorlar. Çünkü onlar da yıllar önce bir kaşı karalıya ya da saçı güneş sarısına boyalı bir yavukluya kapılmış sonunda pes etmişler. Dolayısı ile düşünceleri biz alıştık siz de alışın.
Ama gel gör ki kalbe söz geçmiyor.
Efendim aklın mı karıştı? Haklısın ben nerelere gittim yine; karakol, polis, zaman, aşk falan offf Bobiş ne olacak benim bu yazma ve konuşma aşkım.
Aklıma gelince duramıyorum. Neyse yüreğini yazanlardan ve anlatanlardan zarar gelmez eğer gelecek olsaydı sazın sultanları, yürek işçileri var ya hani şairler işte onlar kötülük sembolleri olurdu. Belki bir gün gözlerimi kapattığımda ebedi dinlenmeye çekildiğimde benim de cümlelerim ve şiirlerim bir yüreğe mıh gibi saplanır.
Neyse Bobiş hadi sen biraz uyu bakalım burada benim çarşıda işlerim var onları yapayım. Balkondaki kuşumuz boncuk sana emanet bir de çiçeklere öğlen su vermeyi unutma. Bugünlük seni piyanonun yanına bırakıyorum; ama tuşlarını çok karıştırma biliyorsun o benim olmazsa olmazım.
Hadi bakalım iyi eğlenceler sana. Ben çıkıyorum.”
…………..
“Funda, Funda telefonun çalıyor. Nerelere daldın?”
“Ahh duymadım Aysun’cum. Çok teşekkürler.”
“Aloo. Aloo anne anne anne ne oldu.”
“Funda kızım. Funda evimiz yanıyor koş gel. Elektrikli cezveyi fişe takılı unutmuşum. Her yer patlıyor, yanıyor.”
“Anne, anne sakın korkma geliyorum. Sen dışarı çık. Ağlama ağlama.”
“Arkadaşlar bizim ev tutuşmuş lütfen biri beni eve bıraksın.”
“Dur Funda biz de geliyoruz. Hadi çocuklar koşun.”
“Bobişşşşşşşiiimmmm. Boncukkkkkkuuummmm. Allah’ım yardım et. Lütfen yardım et. Kadir ne olur daha hızlı ne olur daha hızlı.”
“Tamam canım, merak etme geldik az kaldı. Şu köşeyi de dönelim sonrası kolay.”
“Gitti Aysun, boncuk gitti, Bobiş gitti. Şükür ki annem iyi.”
“Tamam Funda’cım sen şimdi sakin ol geldik zaten. Kadir sen Aysel Teyzeyi kontrol et. Gerekirse hastaneye götürün.”
“Siz ne yapacaksınız?”
“Biz yukarı çıkacağız.”
“Çıkamazsınız itfaiye izin vermez.”
“Funda hadi gel. Arka kapıdan koş. Buradan bırakmazlar.”
“Allah kahretsin burası kilitli. Funda burası kilitli. Anahtar nerede?”
“Kapının üstüne bak.”
“Süper tamam buldum.”
“Gel hadi acele et.”
“Nerde Bobiş ve Boncuk?”
“Boncuk balkonda. Bobiş benim odadaydı sabah.”
“Hey Hey siz de kimsiniz? Çıkın dışarı bina çökecek her yer yanıyor!”
“Merkez, konuşan itfaiye eri buraya takviye 1 kişi gelsin içeride 2 kişi var.”
“Burada bir bebek gördünüz mü bir de kafeste kuş olacaktı balkon kısmında?”
“Balkon tamamen yandı oraya giremiyoruz. İçerde bebek falan yoktu.”
“Yani bebek dediğim oyuncak bebek.”
“Kardeşim dalga mı geçiyorsun oyuncak bebek kurtarılır mı?”
“O oyuncak değil anladın mı?”
“Funda gel gel buldum koş. Aldım hadi çık dışarı hadi bina çökecek.”
“Merkez binadan çıkıyoruz müdahale gereksiz artık mutabık mıyız?”
“Çevre sakinleri lütfen boşaltın sokağı bina çökecek lütfen geri çekilin.”
“Kadir yardım et Kadir, Funda’yı araca alın. Aysel Teyze nerede?”
“O iyi ambulansta. Oksijen veriyorlar.”
“Ne oldu? Ne yaptınız yukarıda? Çok tehlikeliydi.”
“Kadir bak daha önce tanıştıramadım sizi bu Bobiş, benim oda arkadaşım ama şimdi artık yarım kalmış. Kıyafetleri çok güzeldi. Gözleri mercan gibiydi. Saçları güneş sarısıydı. Bak ne hale gelmiş. Bir de boncuğum vardı onu tanıştıramayacağım malesef.”
“Funda’cım memnun oldum ama gel hadi sen de ambulansa geç oksijen alın biraz.”
“Aysun sen geç ambulansa.”
“Beni ve annemi bırakın tüm hatıraları da alevler ile zaman kapıp kaçtı. Biz yarım kalan Bobişi de alıp. Bahçelerinde papatyalar olan, ağaçlarında yemişler olan, dallarında serçe yuvaları olan ve şiirlerimize saygı duyan o mavi evimize gidelim. Hayatı ve hayallerimizi çalan zaman inşallah orayı keşfetmemiştir. Hoş çakalın.”
*İnstagram : emreisguzarofficial
*Facebook : emreisguzar
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.