Emre İşgüzar
Yılmaz Erdoğan'a (DERD-İ FERYAD)
Soğuk ve şehirlerarası yolculuklarım olmadı hiç, o yüzden vazgeçemedim çocuk olmaktan,
Hiç veda ettiğim sevgilim olmadı, onu şiirle yolcu edeyim ve ona diyeyim ki;
ŞİMDİ SEN GİDİYORSUN YA, HERKES SANA BENZEYECEK.
Çünkü hep ansızın gittiler…
Kimseyi kimseye benzetemiyor insan,
İşte kopuyor ya o zaman hayatın çarkı,
işte o zaman çatlıyor ya sabrın taşı.
Ve üstadım,
Hiç heybe kullanamadım, o yüzden hep beynimde taşıdım,
hep içimde biriktirdim sustuklarımı.
Ne merak edip soran oldu, ne de ben konuşacak dermanı buldum kendimde.
İşte o yüzden HEYBEMDE SANA BENZEYEN HİÇ BİR ŞEY BULAMADIM.
Ben hep isyanımın dibinde buldum,
hüznünle huzur veren sesini ve seni,
sen okuduğunda ben yoktum. O vakit yerimde
beynimin içinde BİR İÇ UMUTTAN BİR İÇ UMUDA
koşuyordum.
Çok zamanlar koştuysam da yetişemedim aradıklarıma.
O saf, kusursuz beyaz kağıtlarımdan çok oldu.
İçlerini çok kezler süsledim ama gören olmadı.
BİR AYAĞI DİĞERİNDEN KISA GELEN MASANIN ALTINDA koydular.
Yapma çiçek satan ve yapan TÜCCARLARDAN almadım hiç bir çiçeği ki içinde ben yokum diye,
tüm güllerim kan kırmızıydı.
İçimdekilerle besleye besleye büyüttüğüm güllerim
ve sadece o şaheserimi sunarken mutluluk verdiğim güllerimi kendim yetiştirdim.
Ben hep HALKLARIN KARDEŞLİGİNDEN BAHSEDENLERİN yanından geldim.
Eğer ki;
HALKLARIN SEVGİLİLİĞİNDEN BAHSEDEN OLSAYDI,
bulurdum elleri kınalı gönlümün gelinini…
Yani Ustam, yine de sen bilirsin; ama
HASRETİ BU KADAR NAZLIYKEN ANKARA'NIN
ve ben
İSTANBUL'DA İSTANBUL’A BU KADAR ŞIK OLMUŞKEN,
Kalktım da geldim ne olduğunu bilmediğim bir hayatın peşinden.
Oysa ki, ben hep sende yaşadım,
sen gibi konuştum.
Sen gibi yazdım.
Oynadım, yönettim ve senin gibi unutuldum;
ama inan ki ÜSTADIM sadece sen anlıyorsun diye yaptım,
kızma bana.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.