Banu Pirinçcioğlu

Banu Pirinçcioğlu

MARKA OLMAK

Bugün size alışveriş manzaraları anlatacağım. 

Son aylarda güvendiğim markaların beni nasıl şaşırttığını anlatacağım. 

Önce Vivense'den başlayalım. 

Nedense çok kurumsal ve güvenilir bir portre çizen bu firmaya güvendim. Renklerine veya marka reklamına inanmış olabilirim, bilmiyorum. 

Güzel reklam yapmış ve çok ciddi kurumsal bir izlenim veriyor. 

Ben de buna güvenip bir masa sandalye siparişi verdim. 2 ekim tarihinde siparişi verdim ve teslim tarihi 26 ekim 2 kasım aralığı verildi. Tamam dedim  bekleriz. 

unnamed-744.jpg

2 kasım tarihi geldi çattı. Gelen yok giden yok, dahası arayan yok, mesaj, mail atan yok. 

Bari ben arayayım dedim. Hani belki mesaj zincirinde bir hata vardır, mesaj atılmıştır ama bana ulaşmamıştır, olabilir. 

Aradığımda çok kibar bir hanımefendi, çok üzgün olduğunu ve gecikme olduğunu belirtti. Ki onu anlamıştım zaten ben...

14 gün içinde teslimat sözü verdi. 

Cinlerim az biraz tepeme çıktı tabii. Çünkü masa geliyor diye eldeki masayı vermişim. Mutfağımız masasız kalmış.  Salona taşınmamak için, tezgahın ucuna ilişip yemek yiyorum. 

Showroomunuzdan bana herhangi bir masa gönderin diyorum. Yok masamız diyor. 

Yeniden sipariş versem zaten iki hafta teslimatı sürer diye düşünüp soruyorum, 14 gün kesin mi diyorum. Kesin diyor, sözler veriyor, özürler diliyor. Ben de saf bir tüketici olarak inanıyorum. Çünkü hala kurumsal bir firma var sanıyorum karşımda. 

14 gün sabırla bekliyorum. Hemen 14.gün değil ama 15. Gün arıyorum artık. 

Nerde siparişim?  Çok özür dileriz gecikme olmuş! Üretici firmayla görüşüp dönelim diyorlar. Ancak o üretici firma artık kimse telefona bir türlü yanıt vermiyor. Ben iki gün boyunca cevap bekliyorum. 

Mail atıyorum, arıyorum ama maalesef sağlıklı bir yanıt alamıyorum. Hep bir özür, hep bir sizi çok iyi anlıyorum, haklısınız demeler. Hatta bana 200 tl hediye çeki tanımlamak istiyorlar. Ama siparişimi iptal ermezsem tanımlayacakmış! Yani özürleri de bir acayip. 

Üzerine bir hafta daha geçiyor. Beni hala arayan yok.  Mecburmuşum gibi ben arıyorum. Üretici firma cevap vermiyormuş. Yine bir özürler, bİr sizi çok iyi anlıyorumlar havada uçuyor.  

Derhal paramı iade ediniz diyerek fazla uzatmıyorum. Paramın kaç günde iade edileceği meçhul tabii.  

Bu arada tv de ve sosyal medyada sürekli reklamlar dönüyor. Vivense de indirim, vivense de efsane günler. 

İndirim yapıp  satış yapmak ama malı göndermemek değişik bir kazanç şekli sanırım. Parayı repo yapıyor olabilirler, bilemiyorum. 

Çünkü bu şikayetimi sosyal medyada yazınca oldukça çok mağdur ile karşılaştım. Aylardır aldıkları ürünleri bekleyenler, kurulum sözü verilen ama kurulmayan ürünler, neler neler. Onlar da şikayetlerin çok iyi farkında. Çünkü çok akıllıca birşey yapıp yoruma kapatmışlar. Kendine güvenmeyen Vivense. 

Eleştiriyi kabul edemeyen kurumsal görünüşlü ancak kurumsal olmayan firma. 

unnamed-(1)-594.jpg

Ben ürün alayım, aman aylar sonra gelsin canım ne olacak diyorsanız alışveriş yapabilirsiniz. 

Ben üstünü çizdim gitti. 

Ve gelelim beni oldukça şaşırtan bir diğer kurumsala, Koçtaş'a. 

Koç ismine çok güvenirim ben. Örneğin sırf marka ismine güvendiğim için yıllarca Arçelik kullandım hala da kullanıyorum. 

Alışverişi yapıp güvenle arkanıza yaslandığınız bir markadır. Servis gelir,özenlidir. Servis gider, aranırsınız. Sorarlar, personel galoş giydi mi, tavrı nasıldı?

Aynı güvenle Koçtaş'tan çok alışveriş yaptım. Dolaplarımın hepsi oradan alındı. Gerek teslimat gerek kurulum, personelin yaklaşımı, titizliği her zaman mükemmeldi. 

Geçen seneye kadar yani. 

Bu sene ne olmuşsa olmuş, Koçtaş'a birşeyler olmuş. 

Hazır mutfak siparişi vermek üzere mağazaya gittim. 

Bir mutfağı beğenip sipariş verdim. Personel ilgili alakalı, herşey gayet normal. 

Beğendiğim mutfağın bir dolabın kapağında yamukluk farkedip sordum. Yok dediler, bu teşhir ürünü olduğu için böyle, size sağlam olanı gelecek. 

Tamam diyerek siparişi onayladım çıktım. 

Aradan iki gün geçti, Horoz lojistikten bir sms aldım. Koçtaştan aldığınız ürünleri çıkardık geliyoruz. İyi dedim, bekliyoruz. Bekle bekle kimse yok. Horozu arıyorum, bizde ürününüz yok diyor. 

Koçtaşı arayıp sorayım diyorum. O noktada gerilim başlıyor. Koçtaş ile konuşamıyorsunuz. Çünkü oraya buraya bas diye diye dakikalar dakikaları kovalıyor, zaman geçiyor ve telefon kapanıyor. Müşteri hizmetlerine ulaşıyorsunuz, orası diyor ki, yok biz bilmeyiz mağazayı arayın. Ama açmıyorlar telefonu diyorum, biz bilemeyiz diyorlar. 

O kadar sıkılıyorum ki çözümsüzlükten, sosyal medyada koçtaş sayfasına beni aramalarını söyleyen yorum yazıyorum. Arıyorlar, ve öğreniyorum ki mesj yanlış gönderilmiş. 

Neyse, günler sonra ürünlerim geliyor. Kurulum için personel de geliyor. 

İlk dikkatimi çeken şey, iki kişiden birinin ayakkabısını çıkardığı diğerinin öylece içeri girmesi.  Eve klinik laboratuvar muamelesi yapıyoruz, 24 saat nerdeyse hijyen sağlamak için kendimizi paralıyoruz, elin adamı paldır küldür giriyor. Hemen dolabı açıp galoşu veriyorum. 

Yarım saat geçmiyor sigara içmek istiyor balkonda. 

Bir saat geçiyor ikram alabilir miyiz diyor. Yani bir kaç saat işimiz var içecek birşeyler varsa diyor. Bir hayret ediyorum. Hani sanki gelenler Koçtaş değil, sokaktan çevirdiğim hamallar. 

Telefonla sipariş veriyorum. Yesinler içsinler diye. 

İş bitiyor, ama dolap bozuk. İki dolap kapağı menteşesiz gelmiş.  Menteşeli dolap siparişi veriyorlar, gelince montaj yapılacak deyip gidiyorlar. 

Bu arada tam giderken, elemanlardan bir tanesi salondaki prize taktığı telefonunu almak üzere ayakkabısıyla dalıyor salona. 

Kurumsal firmanın kurumsal olmayan çalışanları. 

Aradan on gün geçer ve arayan soran olmayınca ben Koçtaşa ulaşmaya çalışırım. Ama yine sonuç hüsran. Kolayı var, instagram da Koçtaş bulunur, yorum yazılır, Koçtaş sizi arar. 

Çok özür dileriz epey gecikmişiz, üç güne kadar gönderiyorum. 

Üç gün sonra ürünler gelir. Montaj yapılır ve o da ne? Dolaplar yamuk ve kapanmıyor. Hani sadece yamuk olsa iyi. 

Tam olarak teşhirde gördüğüm gibi. İstersem ürünü iptal edebilirmişim. Kiri pasıyla uğraşmışım,  inşaatına katlanmışım, bir daha inşaatla uğraşacağım. 

Sonunda bir yetkili beni arıyor ve bu serinin bütün dolaplarının hatalı olduğunu söylüyor.  Bunu keşfetmeleri epey zaman almış. Halbuki teşhirde belliydi bu ama neyse. 

Başka bir mutfak dolabıyla değiştireceğini söylüyor. Dolaplar geliyor, doku  farkı var, ama umurumda mı? Yeter ki bitsin gitsin. 

Kalitesiyle, tavrıyla, tarzıyla beni çok şaşırtan Koçtaş'ı da hayatımdan çıkarıyorum. 

Ne alırım, gider gözümle gördüğüm ve kendi taşıyabileceğim birşeyi alırım sadece. Mutfak, banyo mobilya hayır. 

Mutfak ile birlikte gelen bir banyo dolabının da montaj sonrası  yamuk olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. 

Çok şaşırdım ama Koçtaş için de çok olumsuz yorumlarla karşılaştım. Arkadaşlarım mesela kapısından bile geçmem dediler. Sosyal medya ise dertli müşterilerle dolu. 

Marka olmak zordur. İsim yapmak, güven sağlamak yıllar alır. O güveni sürdürmek daha da zordur. Bir yerde takibi bıraktığınız zaman, hatalar ardı ardına akmaya başlar. Ben zaten markayım, bir de ucuz satıyorum,bana mecburlar nasılsa alacaklar derseniz yavaş yavaş itibar kaybedersiniz. 

Elbette herkes benim gibi mükemmeli aramıyor olabilir. Kötü servise alışmış ve sesini çıkarmayan bir topluluk da var. Onlara da satış yapabilirsiniz. 

Tercih meselesi. 

Ve bir de iyi örnek vererek bitireyim. 
Bosch markasını gönül rahatlığıyla alın derim. 
Satış, destek, servis çok profesyonel. 
Özellikle servisin özeni, kibarlığı, dikkati mükemmel. 
Yabancı zihniyeti diye ayırım yapmayı sevmesem de ne yazık ki öyle. Ürünü satın aldığınız andan itibaren ilgisi kalitesini hissediyorsunuz. 

Bu vesileyle herkese iyi ve dertsiz, saç baş yoldurmayan alışverişler dilerim. 

Önceki ve Sonraki Yazılar